Yasa'nın Tekrar'ı Kitabı 18:20 Ayetine göre Muhammed'in Peygamberliği
![](fileadmin/_migrated/pics/torah_04.jpg)
Günümüzde bir çok İslam bilgini İslam Peygamberi Muhammed’in Peygamberliğini kanıtlama işine girmişlerdir. Kanıtlama işlemlerine Kutsal Kitabın içerisinden Muhammed’e dair gördükleri ‘’sözde’’peygamberlikleri bulup, çıkarmaya çalışarak başlamışlardır. Bunun için gayretle ve büyük azimle çalışmaktadırlar. Bu gayretin temelini oluşturan şey ise bir Kuran ayetidir.
Araf-157: “Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o ümmi elçiye uyanlar (...) kurtuluşa erenlerdir.”
Tartışma bu ayet ile başlar. Müslüman Alimler hemen Tevrat’ı okumaya başlarlar (tabi buarada amaç bir şeyler bulmak olduğu için kullanılabilecek ne kadar ayet varsa içeriğine ve detaylarına bakmadan bulmaya çalışırlar). Aslında bu ayet ve Muhammed’in ismini Kutsal Kitap’tan bulma çabaları, İslamiyet’in kendi içerisindeki tutarsızlığını da açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Çünkü yukarıdaki ayet, diğer bazı ayetlerde olduğu gibi Tevrat, Zebur, İncil’in o dönemdeki kopyalarına işaret eder. Yani Allah Muhammed’e o dönemdeki Kitapların içerisinde Muhammed’in isminin geçtiğini söyler. Bu demek oluyor ki o dönem de elde bulunan Tevrat, Zebur ve İncil değişmemiş olan Allah’ın sözü olmaktadır. Allah Muhammed’in peygamberliğinin ispatını da o kitaplara göre yapar. Fakat ne yazık ki Kitapların ne dediğini o kadar da derinlemesine incelemez. Müslüman Alimlerin iddialarına baktığımızda Muhammed’e ilişkin olarak iddia ettikleri bir ayet ise, Yasa’nın Tekrar’ı 18:18’de geçmektedir. Müslüman Alimlere göre buarada bahsedilen kişi Muhammed’in kendisidir. Bu yazıda Muhammed’in buradaki peygamber olup olmadığına değinmeyeceğim (Bu konu ile ilgili daha fazla bilgi için: ). Benim değinmek istediğim nokta ayetin devamındaki ayetlerdir. Yani Yasa’nın Tekrar’ı 18:18-22 ayetlerini inceleyip Muhammed’in gerçek bir peygamber olup olmadığını inceleyeceğiz. Şimdi ayetlere bakalım. Ayetler ne diyor:
18'Onlara kardeşleri arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım. Sözlerimi onun ağzından işiteceksiniz. Kendisine buyurduklarımın tümünü onlara bildirecek. 19Adıma konuşan peygamberin ilettiği sözleri dinlemeyeni ben cezalandıracağım. 20Ancak, kendisine buyurmadığım bir sözü benim adıma söylemeye kalkışan ya da başka ilahlar adına konuşan peygamber öldürülecektir.
Genelde Müslümanlar 18. Ayeti okuyup, bazı şeyleri kanıtlama derdindedirler. Ama maalesef bölümün tamamını okumadığı için bilmeden de olsa kendi Peygamberinin, Peygamberliğinin sonunu hazırlamaktadır. Önemli olan nokta da şudur ki birçok islam alimi Yasa’nın Tekrar’ı 18. Bölümü Peygamberlerine işaret ettiğini düşündükleri için Tanrı sözü olarak kabul eder. Bu da diğer ayetlerin İslam Peygamberi konusunda oluşturduğu sorunları da kabul etme zorunluluğunu da beraberinde getirir.
20. Ayetten anlayabileceğimiz iki önerme mevcuttur. Birincisi, eğer bir peygamber sahte ilahlar adına konuşursa, o kişi sahte peygamberdir. İkincisi, eğer bir peygamber Tanrı’dan bir söz aldığını söyler ama o söz Tanrı’dan değilse, o peygamber sahte peygamberdir.
Peki bunları İslam Peygamberine uyguladığımızda karşımıza ne çıkmaktadır. Öncelikle ikinci önermeyi ve sonucunu ele alalım. Bugün İslami kaynaklardan öğrendiğimiz bilgiler ışığında ‘’Şeytan Ayetleri’’ olarak anılan bir durumla karşı karşıya kalmaktayız. Bu olayı bize, Hristiyan ya da Yahudi kaynakları değil ama Müslüman kaynakları vermektedir. Bunların listesini David Wood kendi yazısında verir: Ibn Ishaq, Wakidi, Ibn Sa’d, al-Tabari, Ibn Abi Hatim, Ibn al-Mundhir, Ibn Mardauyah, Musa ibn 'Uqba, and Abu Ma'shar. Ayrıca Bu olay Sahih (yani sağlam) hadis kaynaklarında da (Örneğin Sahih Buhari, … ) bulunmaktadır. Turan Dursun’da bu olayı öldürülmeden önce yayınladığı ‘’Şeytan Ayetleri İslamın Gerçeği’’ adlı yazısında ele almıştır. Bu yazısında şunları söyler:
"Gördünüz mü Lat'ı, Uzza'yı, Menat'ı; İşte bunlar yüce turnalardır, şefaatleri de elbette ki umulur." (Muhammed)
"Şeytan Ayetleri" diye ünlenen sözlerin önce Kuran'a ayet olarak sokulduğu, bu sözlerde "Lat, Uzza, Menat" adlı tanrıçalar övüldüğü için putataparların, peygamber ve inanırlarıyla birlikte secde ettikleri, bir olay olarak kaynaklarda yer alır. Konu, bilim namusu içinde ve soğuk kanlı olarak tartışılmalıdır. Telaşa, heyecana gerek yok. Ortada bir olgu, bir gerçek varsa -ki vardır-, "hayır yok böyle bir şey" demekle yok olmaz.
Kimi polemikçiler, Humeyni'nin cinayete azmettirici fetvası doğrultusunda tutumlar sergilediler. Ve saldırı üstüne saldırıda bulundular.
Şimdi, olayın gerçekliğini dile getiren kanıtları görelim:
1-"Şeytan Ayetleri" olayına değindiği , bu olayı dile getirdiği savunulan ayetler:
a) Hacc suresinin 52. ayeti ve izleyen ayetler.
52. ayette, her peygamberin okuduğu şeye, şeytanın bir şeyler kattığı ama tanrının, şeytanın kattığını hükümsüz bıraktığı ve kendi ayetlerini geçerli -sağlam kıldığı, anlatılır. Görüldüğü gibi anlatım, Şeytan Ayetleri diye bilinen ayetlerin, Kuran'a sokulup sonra çıkarıldığı, sokanın şeytan, çıkaranın da Cebrail aracılığı ile tanrı olduğu yolundaki ifadelere uygundur. Zaten tefsirler de bunu için bu ayetleri, olayın yansıtıcısı olarak görürler. 52.ayetten sonraki ayetlerde de aynı olaya uygun anlatımlar bulurlar.
b) İsra suresinin 73. ve 75. ayetleri:
Bu ayetlerin anlamları şöyledir:
"Ey Muhammed! Seni, sana vahyettiğimizden uzaklaştırıp daha başkasını ileri sürerek bize iftira etmeye sürüklüyorlardı nerdeyse. O zaman seni dost bulacaklardı. Eğer seni pekiştirmiş olmasaydık, andolsun ki, onlara eğilim gösteriyordun, az kalsın. O zaman sana, yaşamı da , ölümü de kat kat azab biçiminde tattırırdık. Sonra da bize karşı bir yardımcı bulamazdın."
Hadisler:
Hadis 1: "Peygamber Mekke'de Necm suresini okurken secde etti ve onunla birlikte,-aldığı toprağı alnına götüren yaşlı birinin dışında Müslüman ve putatapan herkes secde etti." Kaynak: Buhari (hadis no:555), Tirmizi ve öteki hadis, fıkıh kitapları.
Hadis 2: "Peygamber Mekke'de iken Necm suresini okuyordu, Lat'ı, Uzza'yı ve bir öteki, üçüncü (put) olan Menat'ı gördünüz mü ?" diyen yere gelince şeytan, peygamberin diline şunu atıverdi
"İşte bunlar, yüce turnalardır. Şefaatleri de elbette ki umulur." Bunun üzerine putataparlar:
"Muhammed daha önce değil, bu gün tanrıçalarımızı iyi sözlerle andı!" dediler.
Yine bunun üzerine Peygamber secde etti ve onlar da secde ettiler. İşte bu nedenle de Tanrı şu ayeti indirdi:
"(Ey Muhammed!) Senden önce hiçbir peygamber yoktur ki, şeytan onun okudukları arasına, bir şeyler katıp bırakmasın. Tanrı, şeytanın bıraktığını bozar, kendi ayetlerini güçlendirir. Tanrı bilendir, hikmetlidir." (Hacc suresi, ayet:52) (Anlatan Peygamberin arkadaşları: Abdullah İbn Abbas'ın da içinde olduğu bir topluluk. Kaynak: Süyuti, İbn Hacer)
Ve çok açık görülüyor ki:
Putataparların Peygamberle birlikte secde etmelerinin nedeni :"Peygamberin üç putu (Lat, Uzza, Menat) öven sözlerle anması ve bunu, ayet olarak okumasıdır." Bu sözlerin oluşturduğu ayetler, tanrının ayetleri değil "şeytanın ayetleri"dir. Bu ayetler sonradan sureden çıkarılmıştır. Hacc suresinin 52. ayetinde anlatılanda budur.
Bu konuda uzun söze gerek yok. İslam dünyasının en büyük uzmanlarından Suyuti ve İbn Hacer "hadis"i sağlam ve olayı gerçek kabul ediyorlar. Süyuti'de, İbn Hacer'de İslam dünyasında hangi hadisin sağlam, hangisinin çürük olduğunu en iyi bilen kişiler olarak kabul edile gelmiş uzmanlardır. Ve bunlar için de "dinsiz, İslam düşmanı" suçlaması yapılamaz.1
Bu olaya tarih içerisinde ve günümüzde bazı İslam Alimleri karşı durmaktadır ama bu olay ayetlerin anlaşılması açısından, Hadislerin Kuran ayetleri ile uyumu açısından ve büyük islam alimlerinin tefsirlerinde bu olaydan bahsetmeleri açısından olmaması düşünülemeyecek kadar gerçek olduğu İslami kaynaklarda belgelenmiştir.
İslam Dünyasının ünlü Alimlerinden ve Tefsircilerinden biri olan Ebu Cafer Taberi2 kendi tefsirinde şöyle diyor:
Allah’ın habercisi Halkının nasıl kendisine sırt çevirdiğini gördüğü ve Allah onlara getirdiği mesaja uzak durduklarını görüp acı duyduğunda, O, Allahtan kendisi ile halkını uzlaştıracak bir mesaj gelmesini yürekten arzu etti. Halkına duyduğu sevgi ve onların esenliği için gösterdiği çaba ile halkının neden olduğu bazı güçlükler giderilebildiği takdirde kendini çok mutlu hissedecekti. O kendisi ile mücadele etti ve böyle bir neticeyi içtenlikle arzu etti. O zaman Allah şu vahyi gönderdi:
Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı. Ve o, hevasından (kendiliğinden) konuşmaz.
Şu sözlere geldiğinde:
Lat'ı, Uzz’yı ve Üçüncü olan Menat’ı hiç düşündünüz mü,
Bu esnada şeytan gönlünden geçirip de kavmine getirmek istediği şeyi onun lisanına atıverdi:
İşte bunlar yüce turnalardır, şefaatleri de elbette ki umulur." (Al-Tabari p.108)
Müslümanları Garanik öyküsü dedikleri bu olayın detaylarına girmeyeceğim ama şunu belirtmekte fayda var. Bir çok Müslüman bu olayın uydurma olduğunu kanıtlama girişimindedir. Bazıları bu olayın sadece Taberi’de geçtiğini söyler. Öncelikle Turan Dursun’un kendi yazısında da belirttiği gibi bu olay sadece Taberi’de geçmez. Taberi’den önce Muhammed Ibn İshak’ın ünlü ‘’Siret’’ kitabında da geçer. Ayrıca büyük İslam Alimlerinden Celaluddin Suyuti ve Ibn Hacer( el- Askalani) bu olay ile ilgili kaynakları sağlam ve gerçek olarak kabul eder. Son bir notta düşmekte fayda var. Birçok Müslüman hadislerdeki farklılıkları göstererek bunların doğruluğundan kuşku duyulmasını sağlar ama maalesef bu yöntemi ilk olarak sadece istenilmeyen olaylarda uygulamak biraz garip olacaktır. İkinci olarak, farklılıklar bir kenara hadislerde anlatılan ortak nokta böyle bir olayın gerçekleştiğidir. Bu yüzden olayın içerisindeki bazı durumlardan şüphelenseniz dahi olayın gerçekliğinden şüphe edemezsiniz. Bu konu daha uzun olduğu ve bizi iligilendiren kısmı anlattığım için çok fazla da bu konuyu uzatmaya gerek yoktur (Detaylı bilgi için: http://www.answering-islam.org/Responses/Saifullah/sverses.htm ve http://blog.creed26.com/2011/07/what-deuteronomy-18-really-tells-us.html)
Tüm bu bilgiler ışığında tekrar Yasa’nın Tekrar’ı 18:20 ayetine dönelim ve ikinci önermeyi değerlendirelim. Tanrı’dan almadığını Tanrı’danmış gibi gösteren kişinin sahte peygamber olduğunu görmüştük. Bu olayda da bariz bir şekilde Muhammed, Allah’tan almadığını Allah’tanmış gibi göstererek 20. Ayete göre sahte bir peygamber olduğunu göstermektedir.
İkinci önermeyi inceledikten sonra birinci önermemize tekrar bakalım. YHW Tanrı diyor ki, ‘’Başka ilahlar adına konuşan peygamber öldürülecektir. Çünkü sahte peygamberdir ve Gerçek olan Rab Tanrı’ya karşı suç işlemiştir.’’
İşin ilginç kısmı Muhammed YHWH’den habersizdir. Bunun muhtemel nedeni de YHWH’nin günlük dilde kullanılmayacak kadar Kutsal bir isim olmasıdır. Hepinizin hatırlayacağı gibi Musa’nın getirdiği Yasa’daki 10 Emir’den birisi ‘’Tanrın olan RAB’bin adını boş yere ağzına almayacaksın’’dır. Ayetin devamı şöyle der: Çünkü RAB adını boş yere ağzına alanları cezasız bırakmayacaktır. Bu yüzden ibadetler dışında Yahudiler bu adı gündelik hayatta kullanmazlar. Burada orijinal metinde RAB kelimesinin YHWH olduğunu söylemekte fayda vardır. Muhammed, YHWH adına konuşmamıştır. Her ne kadar o aldığı vahyin Yahudilerin ve Hristiyanlar’ın Tanrısından aldığını söylese de bu sadece sözde kalmıştır. Peki Muhammed’in Tanrı olarak bahsettiği Allah kimdir?
Allah sözcüğünün kökenini araştırdığımızda şunları görürüz:
Ünlü Orta Doğulu Uzman H.A.R. Gibb, Muhammed’in Allah’ı hiç açıklamamasının nedeninin, onun dinleyicilerinin zaten Muhammed doğmadan uzun zaman önce Allah’ı duymuş olmalarından kaynakladığını söylemektedir (Mohammedanism: An Historical Survey, New York: Mentor Books, 1955, p.38).
Columbia Üniversitesinde Orta Doğu ve İslam konusunda Profesör olan ve Modern zaman da Batıda önde gelen İslam Uzmanlarından birisi olan Dr. Arthur Jeffery şunu not ediyor:
Kuran’ın da tanıklık ettiği gibi Allah ismi İslam öncesi Arabistan’da iyi bilinirdi. Aslında, hem kendisi hem de dişil formu olan Allat, Kuzey Afrika’daki yazıtlardaki theophorous isimleri arasında pek de nadir olmayan bir şekilde bulunmaktadır. (Islam: Muhammad, and His Religion, New York: The Liberal Arts Press, 1958, p. 85).
Allah kelimesi Al-İlah kelimelerinin bileşiminden meydana gelir. Al kelimesi niteleyici bir artikeldir (İngilizcedeki ‘’the’’ gibi). Ve İlah kelimesi ise Arapçada tanrı için kullanılan bir kelimedir. Yabancı bir kelime değildir. Süryanice bir kelime değildir. Bu kelime saf Arapça bir kelimedir. (There is an interesting discussion of the origins of Allah, in "Arabic Lexicographical Miscellanies" by J. Blau in the Journal of Semitic Studies, Vol. XVII, #2, 1972, pp. 173-190).
Hasting Din ve Etik Ansiklopedisinde T&T Clark şunu belirtir:
‘’Allah’’ismi sadece Arapların tanrılarına uygulanabilen bir isimdir.
Din Ansiklopedisine göre:
‘’Allah’’, İslam öncesi bir isimdir … Babil inançlarına benzerdir. (Encyclopedia of Religion, I:117 Washington DC, Corpus Pub., 1979).
Allah adının İslam öncesi putperest Arapların ilahların isimlerinden olan bir put ismi olduğuna inanmanın güç olduğunu düşünen kişiler için aşağıda verilen alıntı yardımcı olabilir:
‘’Allah kelimesi İslam öncesi Arap yazıtlarında bulunur’’ (Encyclopedia Britannica, I:643).
‘’Muhammed’ten önceki Araplar en büyük ilah olarak adlandırdıkları Allah’ı kabul eder ve ona tapınırlardı. (Encyclopedia off Islam, I:302, Leiden: E.J. Brill, 1913, Houtsma).
Allah İslam öncesi Araplar tarafından bilinirdi. O Mekke tanrılarından biriydi. (Encyclopedia off Islam, I:406, ed. Gibb).
Allah isminin İslam öncesi Araplardan kalma olduğu Edebiyat ve Arkeolojik bulgulardan açıkça görülmektedir. (The Call of the Minaret, New York: Oxford University Press, 1956, p. 31).
Buraya kadar ki kısımda Allah isminin Kuran’a özgü omadığını gördük. Allah ismi Putperest Arapların tanrılarından birisidir. Şimdi de Allah olarak adlandırılan tanrı’nın ne Tanrısı olduğunu inceleyelim:
Arabistan’da güneş tanrısı dişi bir tanrı yani tanrıça olarak, ay tanrısı ise erkek bir tanrı olarak görülürdü. Bir çok uzman ,örneğin Alfred Guilluame, şuna işarete ederki Ay tanrısı çok çeşitli isimlerle adlandırılırdı. Bunlardan bir tanesi de Allah’tı (Islam, p. 7).
Allah ismi ay tanrısının kişisel ismi olarak kullanılırdı. Buna ek olarak, başka adlarda ona verilirdi.
Ay tanrısı Allah güneş tanrısı ile evliydi. Birlikte Allah’ın kızları olarak adlandırılan 3 tanrıça meydana getirdiler. Bunlar Al-Lat, Al-Uzza, ve Manat olarak adlandırılırdı.
Allah’ın kızları, Allah ve güneş tanrıçası ile birlikte en yüce tanrılar olarak görülürdü. Arap tanrılarının tapınağının en tepesindeki tanrılar olarak görülürlerdi bu tanrılar.
Allah ile birlikte, ayrıca onlar daha düşük seviyedeki bir çok tanrıya ve Allah’ın kızlarına tapınırlardı (Encyclopedia of World Mythology and Legend, I:61)".
Muhammed’in doğduğu Kureyş halkı özellikle Ay tanrısı olan Allah’a ve özellikle Allah ile insanlar arasında arzı olarak görülen Allah’ın üç kızına adanmıştı.
Üç tanrıça - Al-Lat, Al-Uzza, ve Manat - ibadeti, Mekke’deki Kabe’de yapılan ibadette çok önemli bir role sahipti. Allah’ın ilk iki kızının ismi Allah adının dişil formuna sahiptir.
Muhammed’in babasının kelimesi kelimesine Arapça adı Abd-Allah’tı. Amcasının ismi Obied-Allah’tı. Bu isimler Muhammed’in putperest ailesinin ay tanrısı Allah’a tapınışlarının kişisel bir adanma olduğunu olduğunu açıkça gösterir.
Tüm bu kaynakların ve yazıların ışığında Muhammed’in gerçek Tanrı olan YHWH’nin değil ama Putperest Arap kabilelerinin tanrısının bir peygamberi olduğu ve Yasa’nın Tekrar’ı 18:20 ayetine göre YHWH’nin adına değil ama başka ilahlar adına konuştuğu görülmektedir.
Dipnot:
2. Taberi ile ilgili bilgi için: http://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=1&sqi=2&ved=0CFUQFjAA&url=http%3A%2F%2Fen.wikipedia.org%2Fwiki%2FMuhammad_ibn_Jarir_al-Tabari&ei=sRfsT4bjMq2a0QWxxYn6DA&usg=AFQjCNFZeP6dsfOvfzDFv5Bf9BsUcqjsww&sig2=FiF_54I_5Is3gRh_Emh6PQ